1930'lu yıllardan beri borderline kişilik bozukluğu üzerindeki tartışmalar sürmektedir. Daha önceleri, "ambulatuvar şizofreni", "miş gibi", "psikotik karakter", "borderline kişilik düzeni" ve "borderline sendrom" gibi terimlerle tanımlanan borderline kişilik bozukluğu bir kişilik yapısını, bir karakter örüntüsünü, bir klinik durumu ve bir psikiyatrik sendromu tanımlamak için kullanılmıştır.
Borderline kişilik bozukluğu ile karışıklık yaratabilen tanı gruplarından, özellikle şizofrenik ve affektif bozukluk arasındaki ilişki netleşmemiştir. Borderline kişilik bozukluğu olan hasta, kısa süreli psikozlar ve kronik depresif özellikler göstermeye yatkındır. Bu hastaların duygularını düzenlemede yetersizlik gösterdiği, "iyi" ve "kötü" olarak ayrışık bir şekilde algılanan durumlar karşısında ruhsal bir düzensizlik içine girdikleri düşünülmektedir.
Borderline kişilik bozukluğu ile affektif bozukluk arasında, özellikle depresyon yönünden bazı benzerlikler vardır. Ancak, bu iki klinik an-titeden hangisinin diğerini doğurduğu ya da bu iki bozukluğun ayrı, ancak bazı alanlarda çakışan hastalıklar olup olmadığı tartışması sürmektedir.
Depresyon Monograflan Serisi'nin bu bölümünde, affektif durumlar ile borderline kişilik bozukluğu arasındaki ilişkiler gözden geçirilecektir.
Affektif durumların ağırlıklı parçası olan "depresyon" elinizdeki bu monograf serisinde enine boyuna irdelenmektedir. Borderline kişilik bozukluğu ise, gerek dünyadaki, gerekse Türkiye'deki popülaritesine karşın, üzerinde tartışmaların sürdüğü, birçok klinisyen için gerek tanısal, gerek prognostik, gerekse terapötik yaklaşımlarda büyük zorluklar gösteren bir klinik antitedir. Bu nedenle borderline kişilik bozukluğu ile ilgili genel bilgileri öncelikle gözden'geçirmekte yarar olacaktır.