Anadolu Psikiyatri Dergisi; 2018;19(5):472-477
Elektrokonvulsif tedavi sırasında beyin oksijenlenmesi
BG Aydın, G Küçükosman, N Atasoy
Bülent Ecevit Üniversitesi, Zonguldak
Amaç: Elektrokonvülzif tedavi (EKT), etkin ve yaşam kurtarıcı bir tedavi yöntemi olmakla beraber, etkisi ve yan
etkileri hala tartışılmaktadır. Çalışmamızda EKT’nin apne döneminde oksijen (O2) uygulamasının Near Infrared
Spektroskopi ile serebral oksijenizayon üzerine ve EKT sonrası komplikasyonlar üzerine etkisini değerlendirmeyi
amaçladık. Yöntem: Bu ileriye dönük, gözlemsel çalışmaya ilk kez EKT planlanan 40 hasta katılmıştır. Tüm hastalara
serebral oksimetre ve bispektral indeks sensörleri (BİS) uygulandı. Hastalar nazal kanül ile 6 L/dk O2 uygulaması
yapılan hastalar Grup O (s=20), O2 uygulanmayan hastalar Grup K (s=20) olarak rastgele ikiye ayrıldı. Nöbet
sırasında ve nöbetten 10 dakika sonra hemodinamik veriler, end-tidal karbondioksit (EtCO2), bölgesel serebral doku
oksijen satürasyonu (rSO2) ve BİS değerleri ile EKT sonrası komplikasyonlar kaydedildi. Sonuçlar: Nöbet sırasında
ölçülen rSO2’deki değişim ve demografik özellikler açısından gruplar arasında anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05).
EKT sırasında desatürasyon (SpO2<%90) hastalarımızın %12.5'inde gözlendi. Bu beş hastanın dördü Grup K'de,
biri Grup O'da idi. Nöbet sonrası EtCO2 değerleri Grup C'de anlamlı olarak yüksek bulundu. EKT sonrası görülen
komplikasyon oranı Grup K’de daha yüksek bulundu. Tartışma: EKT gibi serebral oksijen tüketiminin arttığı prosedürlerde
anestezi süresinin kısa olması nedeniyle serebral oksijen monitorizasyonunun klinik olarak yararı görülememiştir.
Bunun yanında apne döneminde O2 uygulanmasının EKT sırasında ve sonrasında oluşabilecek solunum
komplikasyonlarını azaltabileceği kanısına varılmıştır
Cerebral oxygenation during electroconvulsive therapy
Objective: Electroconvulsive therapy (ECT) is an effective and life-saving treatment modality, while its effects and
side effects are still being discussed. In our study, we aimed to demonstrate the effect of O2 administration on the
cerebral oxygenation measured by Near Infrared Spectroscopy and the complications after ECT in the apnea period
of ECT. Methods: This prospective, observational study was carried out with 40 patients whom ECT had been
planned and who were undergoing ECT for the first time. Cerebral oximeter sensors and Bispectral index (BIS)
monitoring were applied in all patients as well as routine monitoring. The participants were randomly divided into
two groups. The patients who received administration of 6 L/min O2 through nasal cannula were included in Group
O (n=20), and the patients who were not administered O2 were included in Group C (n=20). Hemodynamic data
after induction, during the seizures and at the 10th min after the seizures, EtCO2, regional cerebral tissue oxygen
saturation (rSO2), BIS values and complications after ECT were recorded in both groups. Results: No significant
difference was determined between the groups with regard to rSO2 alteration values measured during the seizures
and demographic characteristics. Desaturation (SpO2<90%) was observed in 12.5% of our patients. Of these five
patients, four were in Group C, and one was in Group O. The EtCO2 values after the seizures was found to be
significantly higher in Group C. The complication rate after ECT was also high in Group K. Discussion: Cerebral
oxygen monitoring does not seem clinically useful in procedures with increased cerebral oxygen consumption, such
as that in ECT in which the anesthesia time is short. In addition, it has been concluded that administration of oxygen during apnea may reduce respiratory complications that may occur during and after ECT.