Nöropsikiyatri Arşivi; 2021;58(2):154-162
Miyastenia Gravis Tarihçesine Yeniden Bir Bakış
F Deymeer
İstanbul Üniversitesi, İstanbul
Miyastenia gravis’i (MG) ilk olarak Thomas Willis’in 1672 yılında
tarif ettiği düşünülür. MG’ye esas ilgi 19. yüzyılın ortalarından sonra
başlamış ve 150 yıllık sürede MG hakkında geniş bilgi edinilmiştir.
Bu derlemenin amacı, MG tarihçesini belli bir sistematik içinde
toparlamak ve İstanbul Üniversitesi deneyimini kısaca aktarmaktır. MG
tarihçesi dört döneme ayırarak incelenmiştir: 1868–1930, 1930–1960,
1960–1990 ve 1990–2020. İlk dönemde (1868–1930), MG’nin bütün
klinik özellikleri tanımlanmıştır. Sinir-kas arasındaki iletimin fizyolojik/
farmakolojik özellikleri anlaşılmaya başlanmış, ardışık sinir uyarımının
temelleri atılmıştır. Kürar zehirlenmesine benzetilen MG’ye toksik bir
ajanın neden olduğu düşüncesi hakim olmuş, MG ile timus ilişkisi
dikkati çekmeye başlanmıştır. Tedavi ile ilgili kayda değer bir gelişme
olmamıştır. İkinci dönemde (1930–1960), nöromüsküler kavşakta iletimin
asetilkolin aracılığıyla olduğu anlaşılmıştır. Ardışık sinir uyarımı MG
tanısında kullanılmaya başlanmıştır. MG’nin otoimmun bir hastalık
olabileceği fikri doğmuş, bu amaçla yapılan deneyler sonuç vermeye
başlamıştır. Bu döneme damgasını vuran antikolinesterazların ve
timektominin tedavideki yerini almasıdır. Üçüncü dönemi (1960–1990)
MG açısından devrimsel bir dönem olarak kabul etmek mümkündür.
Önemli immunolojik mekanizmalar aydınlatılmış (asetilkolin reseptör
izolasyonu, anti-asetilkolin reseptör antikoru bulunması) ve MG’nin
otoimmun bir hastalık olduğu gösterilmiştir. Tedavinin çehresini tümüyle
değiştiren pozitif basınçlı mekanik ventilasyon ve kortikosteroidlerin
yanı sıra plazma değişimi/İVİg ve azatioprin kullanıma girmiştir.
Dördüncü dönemde (1990–2020), anti-MuSK antikoru bulunmuş ve
immunolojide yeni gelişmeler kaydedilmiştir. Videotorakoskopik
yöntemle yapılan timektomi, ameliyatla ilişkili morbidite ve mortalitenin
azalmasını sağlamıştır. Yeni ilaçlar kullanıma girmiş ve klinik çalışmalar
yapılmaya başlanmıştır. Değerli kılavuzlar hazırlanmıştır. Derlemenin
son bölümünde, MG konusunda Türkiye’de öncü olan İstanbul
Üniversitesi’nin deneyimi anlatılmıştır.
History of Myasthenia Gravis Revisited
The first description of myasthenia gravis (MG) was given by Thomas
Willis in 1672. MG was the focus of attention after mid-nineteenth
century and a great amount of information has been accumulated in a
span of 150 years. The aim of this review is to convey this information
according to a particular systematic and to briefly relate the experience
of Istanbul University. MG history was examined in four periods: 1868-
1930, 1930-1960, 1960-1990, and 1990-2020. In the first period (1868-
1930), all the clinical characteristics of MG were defined. Physiological
/ pharmacological studies on the transmission at the neuromuscular
junction were initiated, and the concept of repetitive nerve stimulation
emerged. A toxic agent was believed to be the cause of MG which
appeared to resemble curare intoxication. Association of MG with
thymus was noticed. No noteworthy progress was made in its treatment.
In the second period (1930-1960), acetylcholine was discovered to
be the transmitter at the neuromuscular junction. Repetitive nerve
stimulation was used as a diagnostic test. The autoimmune nature of
MG was suspected and experiments to this end started to give results.
The hallmark of this period was the use of anticholinesterases and
thymectomy in the treatment of MG. The third period (1960-1990)
can probably be considered a revolutionary era for MG. Important
immunological mechanisms (acetylcholine receptor isolation, discovery
of anti-acetylcholine receptor antibodies) were clarified and the
autoimmune nature of MG was demonstrated. Treatment modalities
which completely changed the prognosis of MG, including positive
pressure mechanic ventilation and corticosteroids as well as plasma
exchange/IVIg and azathioprine, were put to use. In the fourth period
(1990-2020), more immunological progress, including the discovery of
anti-MuSK antibodies, was achieved. Videothoracoscopic thymectomy
reduced the morbidity and mortality rate associated with surgery. New
drugs emerged and clinical trials were performed. Valuable guidelines
were published. In the last part of the review, the experience in MG of
Istanbul University, a pioneer in Turkey, is related.