Türkiye Bütüncül Psikoterapi Dergisi; 2018;1(1):1-24
Psikoterapi Tarihi ve Bütüncül Psikoterapi
T Özakkaş
Psikoterapi Enstitüsü, İstanbul
Bu çalışmanın amacı insanlık tarihi boyunca insanların psişik sorunları veya psişik sorunları
saklayan organik görünümlü hadiselere yaklaşım tarzının sürecini incelemek, bununla ilgili
değerlendirmeleri ortaya koymaktır. Bu çalışmamızda insanlık tarihi kadar eski olan insanın
ruhsal problemlerine çözüm bulma çabalarının geldiği noktada bilimsel verilerle incelenen bir
psikoterapi tarihi ve son noktada bütüncül psikoterapilerin oluşmasına yol açan süreç
incelenmiştir.
Modern anlamda, yazılı ve kayıtlı olarak incelenebilen, değerlendirilebilen, eleştirilebilen bir veri
olarak psikoterapi tarihini başlatmak gerekirse; bunu Sigmund Freud'la başlatmak doğru
olacaktır. Freud'un insanın ruhsal yapısını nörobiyolojik bir kaynakla başlayan araştırma gayreti
daha sonra ruhsal aygıtı sanal zihinsel bir tasarı olarak tanımlaması sonucuna ulaşmıştır. Süreç
içerisinde kanıta dayalı tıbbın ve bilimsel paradigmanın zamanın ruhuna uygun bir şekilde
üniversitelerde yer almasıyla beraber psikoterapiler farklı iki kulvarda yol almıştır. Bunlardan
birincisi Freud'un geliştirmiş olduğu Klasik Psikanalizdir. Psikanalitik gelişim hattına
baktığımızda; bağımsız, kendi enstitülerinde kendi literatürünü oluşturarak, vaka sunumlarıyla
gelişen ve tartışmalarla zenginleşen bir psikanalitik kültür inşa edilmiştir. Diğer tarafta ise; kanıta
dayalı tıbbın getirmiş olduğu gözlenebilen, denenebilen, sınanabilen, ölçülebilen ve
değerlendirilebilen bir alan olarak davranışçılıkla başlayan psikoterapi yaklaşımı söz konusudur.
Davranışçılıkla başlayan bu psikoterapi yaklaşımı, süreç içerisinde istatistiki yöntemlerin
gelişmesi, insan zihninin temel kaynağı olan beyinde olan bitenlerin daha objektif
değerlendirilebilecek araç ve gereçlerin gelişmesiyle beraber, bilişsel bir paradigmaya evrilmiştir.
Sonuçta üniversiteler davranışçılıktan bilişselciliğe atlayarak süreç içerisinde davranışçı-bilişsel
yöntemlerin birleşik hale geldiği bir sisteme doğru dönüşmüştür. Bilişsel-davranışçı süreç bu
şekilde devam ederken psikanalitik literatür kendi içerisinde değişim ve dönüşüme uğramış; tek
kişilik psikoterapilerden iki kişilik psikoterapilere ulaşmıştır. Oradan da nörobiyolojinin sağ
beyin kaynaklarına doğru bir açılım sergilemiştir. İnsan beyninde olan biteni (her iki ekol için de)
kanıta dayalı bir literatür haline getirilebilmesi amaç haline gelmiştir. Bugün gelinen noktada
ister birinci kaynaktan ister ikinci kaynaktan olsun tüm kuramların entegre edildiği tek kişilik
terapilerin iki kişilik terapilere, iki kişilik terapilerden sistem terapilerine, sistem terapilerinin
aşkınlık ihtiyacı içinde ele alınmış olduğu kaos teorilerine kadar uzanan öznelliğin ve bağlamın
temel aracı olduğu bir süreçteki evrimleşmiş bütüncül psikoterapilere doğru bir yaklaşım ortaya
konmuştur.
Çalışmamızda bu sürecin tarihsel kaynaklarından, bilimsel paradigmanın başladığı döneme,
oradan da güncel nörobiyolojik gelişmeler ve öznelliğin ve kaos teorisinin ulaştığı noktaya kadar
geçen süreç anlatılmaktadır.
History of Psychotherapy and Integrative Psychotherapy
The objective of this paper is to explore the process and procedures of addressing human
psychological problems, or organic-looking issues concealing psychological problems,
throughout the history. This paper examines the deep-rooted strivings to seek solutions to human
psychological problems that culminated in scientific psychotherapy and eventually in
psychotherapy integration.
It has been Sigmund Freud who marked the beginning of the history of a scientific psychotherapy
that involved written and recorded data that can be examined, assessed, and criticized. Freud’s
search for the neurobiological roots of human psyche resulted in his definition of the psychic
apparatus as a mental representation. The zeitgeist paved the way for evidence-based medicine
and scientific paradigm to enter the universities, and psychotherapies began to move along two
different paths. Freud’s psychoanalytic method developed independently in psychoanalytic
institutes, creating its own literature enriched by case presentations and discussions. The other
path included the behavioralistic start point that could be observed, experimented, tested,
measured, and assessed as a result of evidence-based medicine.
Along with the development of statistical methods and more sophisticated tools to assess the
workings of the brain as the source of human mind, this psychotherapy approach that began with
behavioralism evolved to a cognitive paradigm and began to examine the impact of
psychopathology and workings of the mind on information processing and assessment. As a
result, universities shifted from behavioralism to cognitive perspective, integrating behavioral
and cognitive methods in the process.
As the cognitive-behavioral process moved along this path, psychoanalytic literature evolved
from one-person psychotherapies to two-person psychotherapies, and to right-brain emphasis
indicated by neurobiology. Both schools aimed at forming an evidence-based literature of what is
going on in human brain. The current point is integration of psychotherapies that evolved from
one-person therapies to two-person therapies, system therapies, and chaos theories, on the basis
of subjectivity and contextualism.
This paper addresses this process, beginning with the historical sources through the scientific
paradigm, current neurobiological findings, and the final destination of chaos theory.